Zonguldak Sergi Odası'nda bir film...
"Herkes bu savaşın, tüm savaşları bitirecek savaş olduğunu söylüyordu. Bundan sonra böyle korkunç bir tecrübe yaşamayacaklardı.” Böyle yazıyordu 1. savaşı tüm o ilkel korkunçluğuyla yaşayan asker!
Devletler modernleşip barışsever oldular, evet, artık savaş sanayisini değil savunma sanayisini güçlendirecekler, o içidışı bir savaş bakanlığını(!) savunma bakanlığı yapacaklardı!
Yıllar önce açılan "Savunma araçları sergisi"nin başlığı manidardı: "Herkes savunuyorsa saldıran kim?!"
"Goya Hayaletler ve Şeytanlar" belgeseliyle doğrudan ilgisi olmasa da aklımdan bunlar geçti önce. "3Mayıs1808" tablosu odağa alınarak anlatılan filmde, Goya'nın "Savaşın Felaketleri" başlığıyla yaptığı resimler, gravürler, bakmaya zorlandığımız görüntüler savaşın nasıl bir karabasan olduğunu çok yakın sahnelerle anlatıyordu. Yanıbaşımızda korkunç katliamların sürdüğünü bilirken üstelik, figürlerin gözlerine bakmak daha da zor.
Goya'nın yaşadığı yıllarda (1746-1828), Aydınlanma düsturuyla kilise hakimiyeti yok edilerek kulluktan yurttaşlığa geçilen Fransız burjuva devrimi "Eşitlik, Özgürlük, Kardeşlik" şiarıyla tarihi ileriye çekmişti. Devrimi yaymak görev emriyle acımasızca yürütülen saldırılar ve ölüm cezaları için "devrim kendi çocuklarını yedi" denilse de "eleştiri silahı, silahların eleştirisinin yerini" tutmuyordu, Marx'ın dediği gibi...
Ulusal sermaye genişledikçe "gerçek" eşitlik isteyen işçi sınıfının karşısında ilerlemeyi durduran Cumhuriyetçiler, nihayetinde iktidarını(sermayeyi-istikrarı!) korumak uğruna (her anlamda) gerilemeye başlıyordu.
Aynısı, Cumhuriyetçi burjuva devrimi yapan Türkiye için de geçerli, Sosyalist devrim yapsa da biyerden sonra yerinde sayan Sovyetler Birliği için de... Devrimlerin (ve aklın) ışığı her zaman yolumuzu aydınlatsa da tarih aynı yerinde durmuyor, onu ilerletemeyişin bedelini de ödüyoruz. Y. Küçük'ün dediği gibi: "İlerlemeyen geriler!"
Yorumlar
Yorum Gönder