Kayıtlar

Ekim, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Zonguldak Sergi Odası'nda bir film...

 "Herkes bu savaşın, tüm savaşları bitirecek savaş olduğunu söylüyordu. Bundan sonra böyle korkunç bir tecrübe yaşamayacaklardı.” Böyle yazıyordu 1. savaşı tüm o ilkel korkunçluğuyla yaşayan asker! Devletler modernleşip barışsever oldular, evet, artık savaş sanayisini değil savunma sanayisini güçlendirecekler, o içidışı bir savaş bakanlığını(!) savunma bakanlığı yapacaklardı! Yıllar önce açılan "Savunma araçları sergisi"nin başlığı manidardı: "Herkes savunuyorsa saldıran kim?!" "Goya Hayaletler ve Şeytanlar" belgeseliyle doğrudan ilgisi olmasa da aklımdan bunlar geçti önce. "3Mayıs1808" tablosu odağa alınarak anlatılan filmde, Goya'nın "Savaşın Felaketleri" başlığıyla yaptığı resimler, gravürler, bakmaya zorlandığımız görüntüler savaşın nasıl bir karabasan olduğunu çok yakın sahnelerle anlatıyordu. Yanıbaşımızda korkunç katliamların sürdüğünü bilirken üstelik, figürlerin gözlerine bakmak daha da zor. Goya'nın yaşadığı yılla

"umut insanda"... umut isyanda

 İlkokul 4'te kararım netti, gazeteci olacaktım! Habere giderken kaza geçirip yaşamını yitiren 2 gazeteciden mi etkilenmiştim, yoksa şu her kitapçığını keyifle okuduğum gazeteci Tenten'in maceralarından mı, bilemiyorum? Yıllar sonra Tenten'in "kötü" bir çocuk olduğunu öğrendiğimde ne kadar da şaşırmıştım! Kongo ile ilgili "bağzı" şeyler okurken* Tenten geldi aklıma; "Tenten Kongo'da"yı okumuştum ben, acaba beynime ne gibi şeyler sızmıştı! Şimdi tabii ki simsiyah bir çocukla arkadaşlığından başka hiçbişiy hatırlamıyordum.  Elleri kesilen Kongolu çocuklar ve kauçuk işçilerinden bahsettiğini sanmıyorum elbette, 20 milyondan 10 milyona düşen nüfusundan da ve onları köle gibi kullanıp, onların kanıyla "modern" Belçika zenginliğinin yaratılmasından da... Emperyalist kapitalizmin hakkını veren(!) ABD ve Avrupa devletlerinin Afrika kıtasını sömürürken kullandığı yöntemler aynı; işgal, yağma, işkence, aşağılama, soykırım... Faşist yönteml

Çok "Acı Lokma"

1917 doğumlu Fahri Erdinç’i “Kalkın Nazım’a gidelim” kitabıyla tanıdım. “Acı Lokma” romanı, özgeçmişinden ilgimi çekti ve yazarlığıyla da geri planda kalmış bu mücadeleci kişiyi keşke daha çok kişi okusa, diye düşündüm. Siyasi kimliği nedeniyle yıllarca yurtdışında sürgün yaşayan Erdinç “Acı Lokma”da hem bu yılları hem tütüncülük yapan ailesini, bu çevrede geçen çocukluk ve köy öğretmenliği yıllarını anlatıyor. Endişeli bir kaçışla başlıyor ilk sayfalar; vatanlarından mecburi kaçan 3 arkadaş tam da Sabahattin Ali’nin katledildiği yerlerden geçiyorlar. “Özgürce soluyamadığımız, yönetimine katılamadığımız yerse eğer vatan, ben vatansızım.” diye düşünüyorlar. Çocukluğunu büyüttüğü Ege kasabasının tütün işçiliği yapan bin çeşit insanını, bir yandan inkılapların girdiği köyde bir yandan geriliğin bastırdığı davranış modelleriyle ve kara mizah bir anlatımla ortaya seriyor Fahri Erdinç. “İnsan, sırtında taşıdığı insanı kardeşi bile olsa çekemiyor.” cümlesi, yoksunluğun çaresizliğini anlatıyo

"Olduğun yerde kal... ve şimdi git"

            "Olduğun yerde kal... ve şimdi git..." "-Savaş hiçbir zaman bitmeyecek.  -Bütün savaşlar bir gün biter. Eskiler bitmezse yeniler nasıl başlayacak?!" Nasıl da trajikomik ve en tam gerçek! "1914 Temmuz'unda gazetelerin tirajı altı kat artmıştı, çünkü herkes başına neler geleceğini merak ediyordu." Hayatı tepetaklak eden (dile çok kolay)4 yıl süren savaş ve her defasında dillenen; "Savaş Noel'e kadar bitecek!" cümlesi..."ama hangi Noel olduğunu söylemediler."! Şovenist propagandaya kapılıp gönüllü cepheye koşanlar, vicdani retçi olup "korkak" damgası yiyenler, yıllardır aynı sokakta komşuluk etse de, sadece kökeninde yabancı bir ulus olduğu için "casus" damgası vurulanlar...  "-Babası Prag'dan gelmiş. Öyleyse yarı Avusturya Macaristan, yarı İngiliz olmalılar. -Arkadaşım bir kesir değildi efendim!" Bunlar savaşın ön yüzü... <Kiminin ol'duğu çoğunun öl'düğü emperyalist düzen>